10 Kasım 2012 Cumartesi

RED KİT PEMBE PANTERİM HEYYY GİDİ GÜNLERİM...

Yine sizleri geçmişten günümüze bir yolculuğa çıkaracağım.  Bunlar benim  31 yıllık  eşyalarım.  Tabi annem sağ olsun, ya saklamasaydı,  benim de hatıralarım olmazdı.  İlk resimdeki önlük benim  mama önlüğüm; şu an kızım kullanıyor. Ama ne kadar faydalı bir ürün anlatamam, yaşamanız lazım, çantamızdan hiç eksik olmuyor. Hatta makinada bile yıkanıyor, diğer önlüklere göre çok kullanışlı. Hemen önlüğün yanında ampul şeklindeki obje ise emziğe takılıyormuş, çıngırak olarak; ama biz onu kullanmadık. Çocuk ağzında onu nasıl tutsun,  ilginç birşey.  Diğeri ise oyuncak  kuklam. Nasıl gülüyordum küçükken ben ona;  hatta dokundur diye bir şarkı vardı ve klibinde oynuyordu;  pek bir komiktir kendisi.  Hemen yanındaki ise biberon altına takılan, ninni söyleyen bir alet ki, sadece gün ışığında çalışıyor, biberonu havaya kaldırdığınızda başlıyor şarkı.
  Bu daltonlar ise  annemin kıymetli biblolarından biri, ama artık bizim evde. Küçükken Red Kit pek meşhur idi, hatta "Red Kit mahallesi, Rintintin sokak, no 9, biz evde yokuz" tekerlemesi dilimden hiç düşmezdi.  Biblolar biraz deforme olmuştu ama ben boyadım.
  Ve küçüklüğümün zavallı Pembe Panter'i. Kaç yerinden hasar almış, ama annem dikmiş. Hayvanı kuyruğundan tutup havada salladığım günler daha dün gibi aklımda. Yanındaki ise benim bebekliğimin vak vak'ları; kollarını koparmışım, iki kol elimde, yapışmıyor da, saklıyorum.
 Bunlar ise 90'lı yılların başında  biriktirmeye başladığım çeşitli süpriz yumurtalar. İlk yıllarda  ne güzel oyuncaklar çıkardı,  artık ne kadar saçma sapan şeyler çıkıyor. Bir bunun kadar dağıttım,  artık biriktirdiğim söylenemez. Ama, hala moralim bozuk oldunda Ya babam ya eşim alır, fakat içinde güzel bir sey çıkmaz ise, işte moralim bozuluyor. Mesela şirinleri hala tamamlayamadım. Offff, bunları büyüyünce kızıma vereceğim. Benim bazamın altı oyuncak dolu,  ama hepsini kızıma verir miyim şüpheli;  neyse daha sonra yine paylaşırım, sizinle geçmişe yolculuk yaparız. Hepinize mutlu hafta sonları.....

6 Kasım 2012 Salı

AKSARAY IHLARA VADİSİ GEZİSİ ....

Bu size hazırladığım ilk gezi post olacak. Kısa bir Aksaray gezisi.
Eşimin Aksaray Üniversitesi tarafından düzenlenen "Uluslararası Yükseköğretim Sempozyumu"na davet alması vesilesiyle, Aksaray'ın tarihi mekanlarını gezme fırsatı buldum.
Gezme fırsatı diyorum, ama aslında doğru bir ifade değil. Çünkü aslında ben Aksaray'lıyım ve küçüklüğümden beri Aksaray'ın çeşitli yerlerini gezdim. Yine de bu seferki, farklı bir bakış açısıyla Aksaray'a bakmak oldu.
Sempozyum üç gün sürdü, ama ben sadece üçüncü günkü geziye katıldım.
Alltaki ilk resim, "Karballa Otel"e ait.  "Karballa Otel"de öğle yemeği yedik. Otelin adı Güzelyurt'un eski adlarından biri. 1856 yılında Rumlar tarafından Türk taş ustalarına yaptırılmış, 1913 yılında ek bina yapılarak  çeşitli alanlarda kullanılmış ve günümüzde "Karballa" adında hizmete sunulmuş; gerçekten etkileyici bir yerdi.





Burası ise "Kilise Camii". Bizans imparatorluğu zamanında 385 yılında Gregorios Nazianzos adına yaptırıldığı  söyleniyor. Edindiğim bilgilere göre, başlangıçta kapalı Yunan haç şeklinde inşa edilen kilise, sonradan çeşitli dönemlerde restorasyon geçirmiş. 1924 yılından sonra da çan kulesi minareye çevrilmiş, ayrıca duvarlardaki freskolar badana ile kapatılarak Cami haline getirilmiştir.
"http://kapadokyaweb.com/inceleme/ihlara-vadisi" adresinden de okuduğum üzere, çok eski çağlarda Hasan Dağı aktif bir yanardağ iken püskürttüğü lavların soğuması nedeniyle bölgede farklı bir kayaç yapısı oluşuyor. Zamanla oluşan çatlaklar, çöküntüler ve Melendiz Çayı'nın etkisiyle Ihlara Vadi'si oluşuyor. Ihlara vadisi yaklaşık 15 kilometre uzunluğunda. Yüksekliği ise yer yer 70-100 metre arasında değişiyor. Standart gezi rotası Ihlara Köyü'nden başlayıp Belisırma Köyü'nde bitiyor ve mesafe 6 km kadar. Melendiz Çayı'nın her iki yakası yürüyüşe uygun olduğundan tüm yolu geri yürüyebilirsiniz veya Belisırma Köyü'nden vasıta ile Ihlara'ya geri gelebilirsiniz.




Burada ise "Menengiç" bitkisini görüyorsunuz. Bu bitki ile yabani fıstık aşılanarak, çam fıstığı elde ediliyormuş. Aynı zamanda bu bitki kurutularak kavruluyor ve "Menengiç Kahvesi" elde ediliyor. O kadar yorgunluğun üstüne bir kahve içseydim iyi olacaktı....




Evet, yaklaşık dört kilometre gezdikten sonra, işte halim bu! Ne çay ne kahve! Ama, üç haftaya yakın bir süredir, grip var!

2 Kasım 2012 Cuma

İNDİRİM VAAAARRRR!!!! AAA NE BAĞIRIYORSAM DELİ MİYİM NEYİM?




 Canım bloğum, seni ne kadar ihmal etsem de bana hiç sitem etmiyorsun. Aslında bir dilin olsa söylemediğin kalmaz, biliyorum, ama neyse...  Bu aralar blog ödülleri veriliyormuş, en tembel blogger ödülü de bana gelecek kısmetse.  İşin şakası nedense ben  bir türlü yazamadım. Sebep: sürekli geziyorum. Gerçekten leyleği havada gördüm. Desenize, ee neden bir tane bile resim yok. O zaman söz yarın bir gezi postu geliyor. Hemen konuya geçeyim. "Esse"de  bütün ürünlerde %50 indirim var. Bakın gerçekten kaçırırsanız pişman olursunuz. "Esse"den aldığım bu güzel  ürünler benim gözüme kestirdiklerim.  "Happy" yazılı biblo ile uzun zamandır aşk yaşıyordum ve bugün onu aldım artık. Benim  daha önce alamadığım bir tane vardı ve deforme olmuştu. Açıkçası 28 lira yıpranmış bir ürüne vermek istemedim, ama bugün artık almalıyım diye gittim. Eski olsun benim olsun dedim. Mağaza görevlisine sordum, elinizde  başka var mı  diye. Olmadığını söyledi, ama tam o esnada  başka bir görevli, ben bir depoya bakayım dedi ve elinde paketle geldi. Nasıl sevindim, kızın boynuna sarılacaktım.  Ve  de 14 liraya aldım,  çooook mutlu oldum. Kısaca hikayem bu. aslında daha uzun anlatırdım ama:))))  Kupalar da şahane, yakında evim kupa müzesine dönecek; nedeni şu ki, eskileri de atmıyorum, yer kalmadı. 
 
  Bu da "C&A" mağazasının indirimden. Nedense ben takılarımı  genelde oradan alıyorum. Ama çok şekerler  ve bunlar da indirimden yakaladıklarım. Hiç bir şey kalmamış, ama siz yine de en yakın mağazaya bakın derim.
Ve gece gece yediklerim diyorum, konuyu bağlıyorum. Tarifim  yine çok basit, bildiğiniz  paçanga; ama ben her zaman sucukla yapıyorum,  pastırmayı pek sevmem  ve kızartma da ağır geldiği için, fırında pişirmeyi tercih ediyorum. Son derece lezzetli oluyor.

MALZEMELER
3 YUFKA
2 DOMATES
6  TANE BİBER
YARIM KANGAL SUCUK
1 SU BARDAĞI KAŞAR PEYNİRİ
1 ÇAY BARDAĞI SÜT
BİRAZ SIVI YAĞ
1 YUMURTA SARISI

 HAZIRLANIŞI
 BÜTÜN MALZEMELERİ KÜP KÜP DOĞRAYIP HARMANLIYORUZ. SÜT VE SIVIYAĞ KARIŞIMINI YUFKALARIN ARASINA SÜRÜP HARCIMIZDAN  EKLEYEREK  GÜL BÖREĞİ ŞEKLİNDE SARIYORUZ. ÜZERİNE YUMURTA SARISI SÜREREK 190 DERECEDE PİŞİRİYORUZ.
BU ARADA YİYORUZ İÇİYORUZ, AMA BUNLAR KİLO OLARAK DÖNÜYOR. BAK SONRA DEMEDİ DEMEYİN. TAMAM TAMAM, İYİ Kİ SÖYLEDİN BİZ BİLMİYORDUK, DİYENLER VAR...  SUSTUUUMMM.